Nerde o eski ofisler? O eski hevesli, çalışkan insanlar? Şimdi öyle mi? Milenyum çocukları sabırsız, tembel. Yoksa tam mı tersi? Nedir bu Z ve X jenerasyonunun Y jenerasyonundan istediği?
Eskiler her zaman yenileri eleştirir. Eskiye özlem pek tabi normal bir şey, ancak konu profesyonel hayata geldiğinde bizlere biraz haksızlık yapılıyor. Birçok yönümüz, şımarıklık, kendini beğenmişlik gibi algılanabiliyor; ancak kendimize biçtiğimiz değer, doğal bir hak ve biraz yanlış anlaşılıyor. Hatta çoğunlukla yanlış anlaşılıyor. Bu yanlış anlaşılmaları gelin sıralayalım.
Özgüven
Genç bireylerin kendine olan güveni, maalesef eski kişiler tarafından narsistlik ve kibir olarak görülmekte. Ne zaman genç biri kendi fikrini ortaya koysa, yaşça büyük biri gelip “Daha öğrenecek çok şeyin var.” diyebiliyor. Evet, doğru; hayatta öğrenecek çok şey var ve öğrenmek güzel şey. Ancak bu demek değil ki, aşırı mütevazılık bizi bir yerden bir yere götürüyor. Her şeyin fazlası zarardır, öyle değil mi?
Düşünün, bilgi çağındayız. İstediğimiz her bilgiye hemencecik ulaşabiliyoruz. Böyle bir durumda genç bir bireyin oturaklı bir fikri neden olmasın?
Tabi ki bu noktada, iki neslin aynı şekilde büyümediğini ve bizim öğrenme şekillerimizi tam olarak anlayamadıklarını gözden kaçırmamak gerek. Yine de, kibir özgüvenin karşılığı olmamalı.
Seyahat etme tutkusu
Zor bir dönemin çocuklarıydı onlar. Birçok kıtlık, kaos gördüler belki de. Bu sebeple, “kazanım” denilen olgu onlar için daha maddi bir durum. Mesela bir ev, araba, eş… Bunların hepsi elde olunca, artık gezebilirsin. Peki ya bazı şeyleri yapmak için sahip olmanız gereken beden sağlığı, yaş, kafa dinçliği?
Milenyum gençleri, en büyük kazanımı edindiği tecrübeler olarak görüyor. Eski jenerasyonun “yeri ve zamanı” dediği noktaların yeri ve zamanını çok farklı görüyor.
Evi, arabayı, parayı toprağa götüremiyoruz ama anılarımızı hayatımızın sonuna kadar taşıyabiliyoruz. Güzel hikayelerimizi bir sonraki neslin hikayeleri haline bile getirebiliyoruz. Jenerasyonumuzu özel kılan nokta da bu.
Özgürlük
Günümüz jenerasyonunu eski jenerasyonlardan ayıran en büyük özelliklerden biri de özgürlük algısı. Eski insanlar, bir evleri, bir işleri vb. olduğunda kendilerini özgür görüyor. Oysa, milenyum jenerasyonu mal varlığına yük olarak bakmakta.
Düşünsenize, hayatınızın baharında mortgage kredisinin altına girdiniz. Ayda ödemeniz gereken 3000 TL yüzünden kımıldayacak haliniz yok. Hatta bu sebepten dolayı, patronunuzun her kaprisini çekmek zorundasınız; çünkü işinizi kaybetmeniz bu borçlar altında imkânsız. Bu mu özgürlük?
Kendimize ait değerlere sahip olmamız
Standart doğrular, bizim jenerasyonumuza göre değil. Çok sevgili büyüklerimiz bizleri büyütürken, sorgulamayı da öğretti. Şimdi bu öğretiyi uygulamaya geçirdik ama onlara göre işler yolundan biraz saptı. Belki de sapmadı?
Neden günümüzde kendi emekleriyle milyar dolarlık şirketlere sahip olmuş insanlar piyasanın hakimi? Neden artık “babadan paralı” olanlar, sektörün ipini elinde tutamıyor? Çünkü sorguladılar, görmeyi öğrendiler, ihtiyaçları keşfettiler.
Hadi büyük işler başarmayı geçelim, kişisel bir bloğa sahip olmak bile kişiye birçok şey katıyor. “Oğlum sürekli bilgisayar başındasın, azıcık otur, dersine çalış.” dediğiniz çocuklarınız bugün Twitter sayesinde ünlü oldu mesela ve şimdi buradan ekmeklerini kazanıyorlar.
Kısacası, kendimize ait değerlerimiz, kendi dünyamızda yarattığımız öncelikler hayatımızı olumlu yönde şekillendirebiliyor. Ne mutlu bize, değil mi?
Yeni iş alanlarına olan merakımız
Özellikle dijital ve reklam sektöründeki birçok gencin yaşadığı bir problemdir bu ve belki de birçok sektörde aynı şey geçerlidir. Ailelerimiz bizlerden öğretmen, doktor, mühendis, bankacı vb. olmamızı bekliyordu ancak biz hiç bilmedikleri bir sektöre adım atmak istedik. Aman Tanrım bunu nasıl yapardık!! Ama yaptık. Bugün buradayız, işimizin başındayız, çok şükür paramızı da kazanıyoruz, evimizi de geçindiriyoruz.
Bugün Youtube kanallarından binlerce genç para kazanıyor. Alex Tew, The Million Dollar Homepage’i 2005’te yaparken kim bilir annesi ne kadar eleştiriyordu onu? Şu an kendisi, Calm’un kurucusu ve CEO’su.
Kısacası, çok sevgili büyüklerimiz. Bizi yetiştirirken yaptıklarınız için sizlere ne kadar teşekkür etsek yetmez. Bizi sizler yarattınız ve iyi ki de böyle yaptınız. Şimdiden sonra tek isteğimiz, yarattığınız eserle gurur duymanız. Sizi seviyoruz!
0 yorum:
Yorum Gönder